
Sıkça Sorulan Sorular

Gaucher Hastalığı, toplumda az bilinen ancak her yaşta ortaya çıkabilen nadir bir lizozomal depo hastalığıdır. Görülme sıklığı 40 binde 1’dir. Glukoserebrosidaz isimli enzim, bu enzimi kodlayan gendeki değişiklik nedeni ile kalıtsal olarak eksiktir. Bu enzimin temel görevi hücrelerdeki bazı yağların atılımını sağlamaktır. Bu yağların atılamaması dalak, karaciğer, kemik iliği ve beyin gibi bazı organların bir hücre organeli olan lizozomlarında aşırı derecede yağ birikmesine neden olarak bu organların normal fonksiyonlarını engeller ve hastalığın belirtilerini ortaya çıkarır.
Gaucher Hastalığı’nın belirtileri hastadan hastaya değişebilmektedir. En temel belirtileri: Karaciğer ve dalak büyümesi (hepatosplenomegali) Kırmızı kan hücresi sayısının düşmesi (anemi) Kan pıhtı hücresi sayısının düşüklüğü (trombositopeni) nedeni ile kolay kanama Kemik hastalığı (kemik ağrıları, kemik kırıkları, kemik erimesi/osteoporoz) Gaucher Hastalığı’nın alt tipine bağlı olarak ayrıca kalp, akciğer ve beyin ile ilgili belirtiler de ortaya çıkabilir.
Gaucher Hastalığı’nın teşhisi klinik belirtilere ve laboratuvar bulgularına dayanır. Kemik problemleri (ağrı atakları, sık karşılaşılan/beklenmeyen [patolojik] kırıklar), karaciğer ve dalak büyümesi (hepatosplenomegali), kırmızı kan hücre sayısında düşüklük, kan pulcukları sayısında düşüklük nedeniyle kolay kanama veya merkezi sinir sistemi belirtilerinin olduğu kişilerde Gaucher Hastalığı’ndan şüphelenilir. Klinik belirtiler ile şüphelenilen kişilerde eksik enzim olan glukoserebrosidaz aktivitesi kan tahlili ile ölçülür. Gaucher Hastalığı’na sahip kişilerde bu enzim aktivitesi çok düşüktür. Teşhisin kesinleşmesi için DNA analizi yapılarak mutasyonun tespit edilmesi gerekir. DNA analizi risk altındaki bebekler için doğum öncesi de yapılabilir (prenatal tanı).
Gaucher Hastalığı için enzim replasman tedavisi (ERT) bulunmaktadır. Enzim replasman tedavisi eksik olan enzimin (glukoserebrosidaz) dışarıdan yerine konulmasıdIr. Üretilmiş glukoserebrosidaz enzimi her 2 haftada 1 kez damar içine infüzyon şeklinde uygulanır. ERT, sinir sistemi ile ilgili belirtiler hariç diğer birçok Gaucher Hastalığı belirtisinin gerilemesini ve hastalığın ilerlememesini sağlar. Hastaların ERT yanı sıra dalağın alınmasına (splenektomi), kan transfüzyonlarına, ağrı kesiciler ve eklem cerrahilerine de ihtiyacı olabilir.
Ülkemizde Gaucher Hastalığı’na özgü bir hasta derneği bulunmamaktadır. Ancak MPS LH Derneği tüm lizozomal depo hastalıkları için hastalara yardımcı olmaktadır. Derneğe https://www.mpsturk.org ulaşabilirsiniz.
Gaucher Hastalığı bulaşıcı değil, genetik bir hastalıktır. Sağlıklı kişilerde glukoserebrosidaz enzimini kodlayan 2 gen kopyası vardır ve her iki gen de düzgün çalışmaktadır. Genlerden bir tanesi fonksiyon görmüyor ise kişi taşıyıcıdır. Taşıyıcı kişiler Gaucher Hastalığı belirtilerini göstermez çünkü normal çalışan bir genleri olduğu ve enzimi yeterli miktarda üretebildikleri için vücut fonksiyonları olumsuz etkilenmez. Eğer 2 taşıyıcı ebeveynden fonksiyon göstermeyen gen alınmış ise Gaucher Hastalığı oluşur. Taşıyıcı ebeveynler için her gebelikte yüzde 25 sağlıklı bebek, yüzde 25 Gaucher Hastalığı olan bebek, yüzde 50 taşıyıcı bebek sahibi olma ihtimali vardır.
Tip 1 Gaucher Hastalığı olanların yaşam beklentisi normal nüfusa göre doğumdan itibaren 9 yıl daha az olabilir.
Gaucher Hastalığının farklı belirtileri olan 3 alt tipi vardır: Tip 1: Gaucher hastalarının yüzde 95'ini oluşturur. Diğer tiplerden nörolojik bulguların olmaması ile ayrışmaktadır. Hayatın erken yıllarında veya erişkin yaşlarda görülebilir. Gaucher Kayıt Çalışması’nda Tip 1 Gaucher hastalarının yüzde 34’ünün 20 yaşının üzerinde tanı aldığı tespit edilmiştir. Bu tip hastalığa sahip olan kişiler çok hafif belirtiler gösterebilir. Tip 2: Sinir sistemini etkiler. Hastalığın bu tipi bebeklikte başlar ve ciddi medikal problemlere neden olur. Tip 3: Sinir sistemini etkiler. Tip 2’ye göre daha yavaş seyreder.
Gaucher Hastalığı’nın belirtileri oldukça geniş bir spektruma sahiptir ve hastalar arasında klinik belirtiler değişkenlik gösterebilir. İlk bulgular kansızlık (anemi) , kan pıhtılaşmasını sağlayan hücre sayısı düşüklüğü (trombositopeni), dalak büyümesi (splenomegali), karaciğer büyümesi (hepatomegali), kemik ağrıları, kemik erimesi (osteoporoz), kemik kırıkları ve/veya büyüme/gelişme geriliğidir. Bu belirtilerin ortaya çıkışı ve şiddeti her hastada farklı olabilir. Genellikle kemik dokusu ve kan değerlerindeki değişikliği iç organ büyümesi takip eder; ancak bu her hastada böyle değildir. Belirtilerin bazıları şiddetli olabilirken diğerleri hiç görülmeyebilir.
Gaucher Hastalığı vücuttaki birçok sistem ve organa hasar veren bir hastalıktır. Genetik geçişli bir hastalık olduğu için hastalık açısından aile ve akrabaların da değerlendirilmesi gerekebilir. Bu konuda uzman hekimler tarafından aile ağacının çıkarılması ve genetik danışmanlık alınması önemlidir. Hastalığın ilerleme durumu ve tedavi düzenli takip edilmelidir.
Gaucher Hastalığı tedavisine başlanması rapora tabidir. Türkiye’de tedavi Sağlık Uygulama Tebliği ile düzenlenmektedir. Bu tebliğe göre tedaviye başlama kriterlerini alan Gaucher hastaları için; çocuk endokrinolojisi ve metabolizma hastalıkları veya çocuk metabolizma veya endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları veya gastroenteroloji uzman hekimlerinden en az birinin yer aldığı sağlık kurulu raporu düzenlenir. Rapor süresi 6 aydır. 6 ayın sonunda raporun yenilenmesi gerekmektedir. Bu rapora dayanılarak yine aynı hekimlerce, bu hekimlerin bulunmadığı yerlerde ise çocuk sağlığı ve hastalıkları veya iç hastalıkları uzman hekimlerince reçete düzenlenebilir. Rapor süresi bittiğinde gerçekleştirilecek kontrol muayenesi ile, tedaviye başlandığı sırada belirlenen hastalık bulgularından herhangi birisinde tedavi sonrasında düzelme olduğunun belirtilmesi koşulu ile tedaviye devam edilir. Aralıksız olarak bir yıl süre ile tedaviye ara verildiği durumda; tedavi başlangıç kriterlerinin yeniden değerlendirilerek rapor çıkartılması gerekmektedir.
Gaucher Hastalığı genetik geçişli bir depo hastalığıdır. Bu nedenle hastalık doğumdan itibaren vardır ancak belirtilerin ortaya çıkış zamanı ve şiddeti her hastada farklılık gösterebilir. Ayrıca, hastalığın çok çeşitli klinik belirtileri olduğu için başka hastalıklar ile ayırt edilmesi zaman alabilir. Avrupa’da yürütülen Gaucher Kayıt Çalışması verilerine göre hastaların %34’ü 20 yaşın üzerinde tanı almıştır.
Gaucher Hastalığı vücuttaki birçok sistem ve organa hasar veren bir hastalıktır. Genetik geçişli bir hastalık olduğu için hastalık açısından aile ve akrabaların da değerlendirilmesi gerekebilir. Bu konuda uzman hekimler tarafından aile ağacının çıkarılması ve genetik danışmanlık alınması önemlidir. Hastalığın ilerleme durumu ve tedavi düzenli takip edilmelidir.
Fabry Hastalığı genetik geçiş gösteren nadir bir lizozomal depo hastalığıdır. Toplumda görülme sıklığı 40 binde 1’dir. Fabry Hastalığında alfa galaktozidaz (alfa-GAL) isimli enzim eksikliği vardır. Bu enzim globotriosilseramid (GL-3) isimli yağ asidini parçalamakla görevlidir. Alfa-GAL enzimi olmadığında bir hücre organeli olan lizozomlar GL-3 ile dolar ve görevini yerine getiremez.
Fabry Hastalığının en yaygın belirtileri özellikle ellerde ve ayaklarda ağrı atakları, deride küçük, koyu kırmızı renkli nokta kümeleri (anjiyokeratom), terlemede azalma, gözün ön bölümünün bulutlanması (korneal bulutlanma) ve duyma kaybıdır. Böbrek, kalp ve beyin gibi iç organlar da etkilenebilir. Bu durumda ilerleyici böbrek hasarı, kalp krizi ve inme görülebilir. Hastalığın hafif formu hayatın ileri dönemlerinde kendini göstererek sadece kalp veya böbrekleri etkileyebilir.
Fabry Hastalığının teşhisi klinik belirtilere ve laboratuvar bulgularına dayanır. Hastada bulunan belirtilere yönelik laboratuvar testleri, fizik muayene bulguları, özgeçmiş ve soygeçmiş sorgulaması ile hastalıktan şüphelenilebilir. Klinik belirtiler ile şüphelenilen kişilerde eksik enzim olan alfa galaktozidaz aktivitesi kan tahlili ile ölçülür. Fabry Hastalığına sahip kişilerde bu enzim aktivitesi çok düşüktür. Teşhisin kesinleşmesi için DNA analizi yapılarak GLA gen mutasyonunun tespit edilmesi gerekir. Fabry Hastalığında teşhisin gecikme nedeni hastalığın en sık görülen belirtilerinin diğer hastalıklar için de geçerli olmasıdır. Özellikle kalpte, böbreklerde, deride ve mide-bağırsak siteminde ortaya çıkan belirtiler başka hastalıklar için de temel bulgular olduğundan, ilk etapta Fabry Hastalığından şüphelenilmemekte ve tanı konma süresi gecikmektedir.
Fabry Hastalığı için enzim replasman tedavisi (ERT) bulunuyor. Enzim replasman tedavisi, eksik olan enzimin (alfa galaktozidaz) dışarıdan yerine konulmasıdır. İlaç olarak üretilmiş olan enzim her 2 haftada 1 kez damar içine infüzyon şeklinde uygulanır. Enzim replasman tedavisi, doku ve organlarda GL-3 birikimini azaltır. Böylece organlar normal fonksiyonlarını sürdürebilir. Fabry Hastalığının tedavisi ayrıca belirtilere yönelik tedavi ve hastalığa ikincil olarak gelişebilen komplikasyonların önlenmesi veya yavaşlatılması için düzenlenen tedavileri içerir. Son evre böbrek hastalığı gelişmiş hastalarda diyaliz ya da böbrek nakli ihtiyacı ortaya çıkabilir.
Ülkemizde Fabry Hastalığına özgü bir hasta derneği bulunmuyor. Ancak MPS LH Derneği tüm lizozomal depo hastalıkları için hastalara yardımcı oluyor. Derneğe https://www.mpsturk.org adresinden ulaşabilirsiniz.
Fabry Hastalığı bulaşıcı değil, genetik bir hastalıktır. Fabry Hastalığı GLA genindeki mutasyonlar nedeni ile ortaya çıkar. GLA geni X kromozomunda yer aldığı için Fabry Hastalığı X‘e bağlı olarak kalıtım geçirir. Kadınlar iki X kromozomuna (XX), erkekler bir X ve bir Y kromozomuna (XY) sahiptir. Etkilenmiş olan erkekler X kromozomlarını bütün kız çocuklarına geçirir ve etkilenmiş olan erkeklerin bütün kız çocukları Fabry Hastalığına ait mutasyona uğramış gene sahip olur. Etkilenmiş olan erkekler, erkek çocuklarına hastalığı aktarmaz çünkü erkek çocuklar babalarından Y kromozomunu alır. GLA genine sahip olan kadının her gebeliğinde etkilenmiş olan X kromozomunu ve normal kromozomunu çocuğuna aktarması ihtimali yüzde 50’dir.
Bir ailede bir kişinin Fabry Hastalığı varsa, diğer aile üyeleri de (kardeşler, çocuklar, ebeveynler, teyzeler/halalar, amcalar/dayılar ve kuzenler dahil) Fabry Hastalığına sahip olabilir. Fabry Hastalığı, genetik geçişli bir hastalık olduğu için çocuk sahibi olmaya karar verildiğinde genetik danışmanlık almak ve konunun uzmanı bir hekim tarafından takip edilmek gerekir.
Fabry Hastalığı X kromozomuna bağlı olarak kalıtım geçirdiği için kadın ve erkekleri farklı şekilde etkiler.
Fabry Hastalığı yaşamı tehdit eden ilerleyici bir hastalıktır. Kardiyovasküler (kalp damar sistemi), nörolojik (sinir sistemi) ve renal (böbrek) tutulum beklendiğinden yaşam süresini kısaltabilir.
Fabry Hastalığı kadınları ve erkekleri farklı etkiler. Hastalık X kromozomuna bağlı genetik geçişli olduğu için erkek hastaların çoğu klasik ağır forma ait belirtiler gösterir. Erkekler bir X ve bir Y kromozomu taşır, bu nedenle hastalık taşıyan kromozom olan X kromozomu erkeklerde tek olduğu için hastalık belirtileri ve şiddeti kadınlardan farklıdır. Tek X kromozomunda mutasyon olan kadınlar (heterozigotlar) hiç belirti olmaması ve hayati organların etkilenmesi arasında değişken etkilenme gösterebilirler.
Fabry Hastalığı vücuttaki birçok sistem ve organa hasar veren bir hastalıktır. Genetik geçişli bir hastalık olduğu için hastalık açısından aile ve akrabaların da değerlendirilmesi gerekebilir. Bu konuda uzman hekimler tarafından aile ağacının çıkarılması ve genetik danışmanlık alınması önemlidir. Hastalığın ilerleme durumu ve tedavi düzenli takip edilmelidir.
Türkiye’de tedavi Sağlık Uygulama Tebliği ile düzenlenmektedir. Bu tebliğe göre, tedaviye başlama kriterlerini taşıyan ve Fabry Hastalığı tanısı alan hasta adına en az biri çocuk metabolizma veya endokrinoloji ve metabolizma uzman hekimi olmak kaydıyla; gastroenteroloji veya nöroloji veya nefroloji uzman hekimlerince düzenlenen sağlık kurulu raporuna istinaden bu hekimlerce, bu hekimlerin bulunmadığı yerlerde ise çocuk sağlığı ve hastalıkları veya iç hastalıkları uzman hekimlerince reçete edilmesi halinde tedaviye başlanabilir.
Fabry Hastalığı belirtileri yaşa göre değişkenlik gösterebilir. El ve ayaklarda karıncalanma, uyuşma, ağrı (akroparestezi), terleyememe ya da az terleme (anhidroz, hipohidroz) deride morumsu kırmızı renkli döküntüler (anjiyokeratom), gözde korneal bozukluk (kornea verticillata) ve kulak çınlaması/işitme kaybı gibi belirtiler çocukluk ve ergenlik döneminde görülürken yaş ilerledikçe hastalık böbrek yetmezliği, kalp kası hasarı ve/veya beyin hastalıklarına neden olabilir.
Mukopolisakkaridoz 1 (MPS Tip 1) hastalığı genetik geçiş gösteren nadir bir hastalıktır. Toplumda görülme sıklığı 100 binde 1’dir. MPS Tip 1, mukopolisakkaridoz ismi verilen farklı birçok hastalığın bulunduğu lizozomal depo hastalıklarının bir türüdür. Lizozomal depo hastalıkları vücutta enzim adı verilen özel maddelerin üretilememesi ya da az üretilmesine bağlı olarak ortaya çıkar. Normalde, vücuttaki bu enzimler hücre içindeki çeşitli maddelerin parçalanarak yeniden kullanılmasına yarar. MPS hastalıklarının bulunduğu kişilerde uzun zincirler halinde yapılanmış olan şeker moleküllerini parçalayan farklı birkaç enzim eksik ya da yetersizdir. Bunun sonucunda parçalanamayan şeker zincirleri vücuttaki hücreler ve dokularda vücuda zarar verecek kadar fazla miktarda birikir. Bu birikme hücrelerde ilerleyici bir hasar yaratır; buna bağlı olarak hastanın görünümünde, fiziksel becerilerinde, organların ve sistemlerin işlevlerinde ve pek çok vakada zekâ gelişiminde bozulmaya yol açabilir. MPS Tip 1, alfa-L-iduronidaz enziminin üretilmesini sağlayan gendeki değişiklikten kaynaklanır. Bu enzim bağ dokularında yoğun olarak bulunan ve glikozaminoglikanlar (GAG) olarak adlandırılan şeker moleküllerini parçaladığından, eksik olması durumunda kıkırdak, deri, eklem bağları ve kirişler ile eklem sıvısında bu moleküller giderek artan biçimde birikir. MPS Tip 1 Hastalığı bulunan kişilerin vücudunda aşırı miktarda glikozaminoglikan birikir ve hastalığın belirtilerini ortaya çıkarır.
MPS Tip 1 Hastalığının belirtileri değişken olup, genellikle doğumdan sonraki ilk iki yaş içinde ortaya çıkar. Çocuğun fiziksel gelişimi tipik olarak üç yaş civarında durur. Bu hastalıkların en önemli belirtileri boy kısalığı, eklem sertliği, iskelet anormallikleri, gözlerde katarakt oluşması, karaciğer ve/veya dalak büyümesi, yüz hatlarının kabalaşması, dudakların kalınlaşması, dilin büyümesidir. El bileğinde sinir sıkışması, işitme kaybı, kalp hastalığı, üst solunum yolu enfeksiyonları, zeka gelişme geriliği, fıtıklar, beyinde sıvı toplanması ve akciğer hastalıkları da gözlenebilir.
İdrarda glikozaminoglikan (GAG) düzeylerinin araştırılmasına yönelik idrar testi yapılarak bireyde MPS Tip 1 Hastalığı olup olmadığı saptanabilir. İdrar testinin ardından rutin olarak kan testi ya da deri biyopsisi yapılarak alfa-L-iduronidaz enziminin aktivitesine bakılır. Doğum öncesinde kese sıvısı içindeki hücrelerden alınan örnekten yararlanılarak fetüsteki alfa-L-iduronidaz aktivitesi de araştırılabilir. Bu tanı testlerinin yanında genetik testlerle MPS Tip 1 Hastalığına yol açan mutasyonlar saptanarak tanı kesinleştirilir.
MPS Tip 1 Hastalığının tedavisi, belirtilerin çeşitliliği nedeni ile birden fazla uzmanlığın dahil olduğu bir ekip tarafından gerçekleştirilmelidir. Bu uzmanlıklar arasında pediatrik metabolizma, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, nöroloji, KBB, göz, ortopedi, fizik tedavi, diş ve endokrinoloji sayılabilir. MPS Tip 1 Hastalığı için iki temel tedavi seçeneği bulunmaktadır: Enzim replasman tedavisi (ERT) ve kemik iliği transplantasyonu (KİT). Her iki tedavi de eksik enzim alfa-L-iduronidazın yerine konmasını hedefler. KİT hastalığın tedavisinde altın standart olarak kabul edilir ancak başarılı olması için 2 yaşından önce yapılmalıdır. Hastalığın beyin ve sinir sistemi ile ilgili bulgularında etkilidir. Tedavide ERT belirtilerin iyileştirilmesinde etkilidir. Ancak ilaç kan-beyin bariyerini geçemediği için beyin ve sinir sistemi ile ilgili belirtilerin iyileşmesinde etkili değildir. Dünya genelinde birçok transplantasyon merkezi hastaların transplantasyon öncesi genel durumunu iyileştirmek ve transplantasyon ile ilintili ölüm oranını azaltmak amacı ile KİT öncesi ve KİT sonrası dönemde ERT ve KİT kombinasyonunu kullanmaktadır.
Ülkemizde MPS Tip 1 Hastalığı ile ilgili MPS LH Derneği 2009 yılından bugüne faaliyet göstermektedir. Derneğe https://www.mpsturk.org adresinden ulaşabilirsiniz.
MPS Tip 1 otozomal çekinik bir hastalıktır, bulaşıcı değildir. Hastalığın ortaya çıkması için hem anneden hem de babadan gelen genlerin hastalığa yol açan kusuru barındırması gerekir. 2 taşıyıcı ebeveynin çocuk sahibi olması durumunda her çocuk yüzde 25 hasta olma, yüzde 25 etkilenmeme, yüzde 50 taşıyıcı olma ihtimaline sahiptir. Taşıyıcı ya da hasta kişilerin çocuk sahibi olmadan önce genetik danışmanlık alması önerilir.
MPS Tip 1 bozuklukları belirtilerin tiplerine, şiddetine ve ilerleme hızlarına göre üç gruba ayrılmaktadır. En ağır tipi “Hurler Sendromu”, en hafif seyreden tipi “Scheie Sendromu”, şiddeti ikisinin arasında olan tipi ise “Hurler-Scheie Sendromu” olarak adlandırılır. Belirtilerin şiddeti bu iki uç arasında değişkenlik gösterebilir.
MPS1 Hastalığı genetik geçişli bir depo hastalığıdır. Bu nedenle hastalık doğumdan itibaren vardır ancak belirtilerin ortaya çıkış zamanı ve şiddeti her hastada farklılık gösterebilir. Ayrıca, hastalığın çok çeşitli klinik belirtileri olduğu için başka hastalıklar ile ayırt edilmesi zaman alabilir. Hastalığın Hurler tipinde ilk belirtiler yaşamın ilk 2 yılı içerisinde görülürken hastalığın daha hafif formları olan Hurler-Scheie ve Scheie tiplerinde daha ileri yaslarda görülebilir.
MPS1 Hastalığı vücuttaki birçok sistem ve organa hasar veren bir hastalıktır. Hastalığın ilerleme durumu ve tedavi düzenli takip edilmelidir. Hastanın ilaç tedavisinin dışında bazı cerrahiler de dahil olmak üzere destek tedavilere de ihtiyacı olabilir, bu nedenle uzman bir ekip tarafından takip edilmelidir. Hasta ve aile hastalık ile ilgili tüm detaylar konusunda ve oluşabilecek acil durumlar için eğitilmelidir.
MPS1 Hastalığı tedavisine başlanması rapora tabidir ve Türkiye’de Sağlık Uygulama Tebliği ile düzenlenmektedir.
Bu tebliğe göre tedaviye başlama kritelerini alan çocuk ve erişkin MPS1 hastaları için; çocuk metabolizma, çocuk endokrinolojisi ve metabolizma hastalıkları veya endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzman hekimlerinin yer aldığı sağlık kurulu raporu düzenlenir.
Tedaviye başlanması için MPS1 hastalarında, multiple sulfataz eksikliği (bir diğer enzim eksikliği hastalığı) olmamalıdır. Ayrıca; 24 (2 yaş) ayın bitiminden 72 ayın (6 yaş) sonuna kadar olan hastalarda; Denver Gelişim Envanteri veya Ankara Gelişim Envanteri uygulanarak hastaların zihinsel gelişimin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu envanterler ile değerlendirme sonucunda ileri derece zeka geriliği saptanan hastalarda tedavi başlanmaz.
Rapor süresi 1 yıldır. 1 yılın sonunda raporun yenilenmesi gerekmektedir. Bu rapora dayanılarak çocuk metabolizma veya endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzman hekimlerince, bu hekimlerin bulunmadığı yerlerde ise çocuk sağlığı ve hastalıkları veya iç hastalıkları uzman hekimlerince reçete düzenlenir.
MPS 1 Hastalığı’nda, bağ dokularında yoğun olarak bulunan ve glikozamin olarak adlandırılan şeker moleküllerini parçalamakla görevli alfa-L-iduronidaz enziminin üretilmesini sağlayan gende kusur vardır. Enzim üretimindeki kusur sebebi ile, bu moleküller parçalanamayarak hücre içerisinde depolanmaya neden olur ve kıkırdak, deri, eklem bağları ve eklem sıvısında bu moleküllerin birikimine bağlı belirtiler görülür. Birikim boy kısalığı, anormal yüz görüntüsü, karaciğer büyümesi, zihinsel bozukluk, eklem sertliği, iskelet bozuklukları, kalp hastalığı, solunum hastalığı, gözde bulutlanma, görme bozukluğu, boyun kaslarında rahatsızlık gibi tipik bulgulara neden olur. Çoğu MPS 1 vakasında, etkilenen hastalar doğumda normal görünürken, bir ya da iki yaş civarında belirtiler belirginleşir.
Belirtilerinin tiplerine, şiddetine ve ilerleme hızlarına göre üç farklı gruba ayrılan MPS1 Hastalığı’nda ortaya çıkan belirtilerin şiddeti, büyük değişkenlik gösterebilir. MPS1 Hastalığı’nın en ağır tipi olan Hurler’da, merkezi sinir sistemi bulguları ve gelişim geriliği gözlemlenebilirken, en hafif seyreden tipi Scheie sendromunda bu bulgular olmaksızın tekrarlayan fıtıklar, el bileklerinde sinir sıkışmaları, sık tekrarlayan kulak enfeksiyonları gibi daha hafif bulgular gözlemlenebilir.
GZTR.CERZ.20.02.0159, GZTR.FABR.20.02.0157, GZTR.ALDU.20.02.0158,MAT-TR-2000275,MAT-TR-2000276,MAT-TR-2000277
Copyright © 2020 Sanofi. Tüm hakları saklıdır
Copyright © 2020 Sanofi. Tüm hakları saklıdır